Kısa Öyküler 2 - "Rotasız Kuş"


"Yorgun düştüm. Zayıfım. Benliğimin kontrolü bende değil artık. Hislerim tüm gerçeklerin önüne geçiyor. Mantığımı, bilincimi kaybettim. Yok olmak istiyorum. Tüm duygularımı kaygılarımla harmanlayıp, evsizlerin başında ısındığı varillere atmak istiyorum. Bir günü sakin geçiriyorum, bin günüm serbest düşüş. İyiliği de kötülüğü de hak etmiyorum. Geleceğe tutarsız mektuplar yazıyorum. Eğitimsiz kuşların bileklerine bağlayıp soğuk hapishanelere gönderiyorum. Kuşların oraya benden önce ulaşma ihtimalinden korkuyorum. Kafeslerinden çıkarken attıkları özgürlük çığlıklarının bir replikasını da ben atacağım güneş girmez tek dönümlük bir hücreye girince. Çünkü gerçek özgürlük bu. Anlamamak, bilmemek. Bunların tersi ise yokuş aşağı giden patlak frenli bir arabadayken, artık annenin seni sevmediğini öğrenmek gibi. Acıya acı katıyor, son bir nefesin varken, zehirli gazlar giriyor ciğerlerimden içeri. Son sözlerimi kimse duymuyor.

Güçsüzüm, iradesizim, bile bile çaresizim. Savunma mekanizmam beni yarı yolda bıraktı. Bir kez daha. Çıplağım, üzerime üşütmeyen karlar yağıyor. Üşüdüğümü hissetmiyorum da zaten. Sadece yavaş yavaş donuyorum ve uykuya dalıyorum. Reddediliyorum. Fütursuzca, düstursuzca alayına reddediliyorum. Tek istediğim sevmek. Hayır değil. En azından bir intihar mektubunda dürüst olmayı becermeliyim. Sevilmek istiyorum. Bencil olmak istiyorum. İnce hesaplara girmemek, üzüldüğümde üzmek. Sevindiğimde daha çok sevmek. Bir vücuda sorgusuz sualsiz bırakmak kendimi. Ağlayacak bir sebep bulamayıncaya kadar gözyaşı dökmek.

Kendime kötü davranmak beni iyi hissettiriyor. Ancak bu şekilde su götürmez yanlışlarımın cezasını ödeyebilirim. Kendime olan saygısızlığımı mutsuzluğumla örtebilirim. Sabırları zorlayan ve asla yeşile dönmeyen bir trafik lambasının önündeyim. Bomboş uzanıyor otoban, alabildiğine. Bir adım atıyorum ve çarpışıyorum sabrına yenik düşen kendimle. Sorumsuz sürücü de benim, faili meçhul yaya da. Polisiye romanlarında eşi benzerine rastlanmayacak bir cinayete imza atıyorum. Kendimi 150 kilometre hızla öldürüyorum."

Bu satırların ardından kafasını kaldırdı. Mutfağında yazın çalışan karıncalar gibi koşuşturan insanların sesleriyle, hüzün yükünü tek başına çektiği bir kafedeydi. Dışarı baktı. Kuryeler, belediye işçilerinin yıpranmış süpürgeleri, birbirine kur yapan bina balkonları durumdan haberdar değildi. Birazdan bir cinayet işlenecekti. Mektubunu katladı, hesabın arasına bahşiş niyetine bıraktı. Bu hikaye en az hesabın yüzde onu eder diye düşündü. Çıktı, yola doğru ilerledi. Bir müddet bekledi ve ilahi bir güçle kendisini sokaktan geçen en hızlı arabanın önüne itti. Yerdeydi, gülümsedi. Sürücü kime çarptığının bilincinde dışarı çıktı, o da tebessümünü gizleyemedi. Önüne atladığı araba, yalanlarını, geçmişini ve pek parlak görünmeyen geleceğini taşıyan bir çekiciydi. Belli ki hepsi yanlış yere park edilmişti. Sürücü:"Ben de bunları seninle aynı yere götürüyorum, seni de bırakayım" dedi. Yükü kendinden ağır arabanın yolcu koltuğuna ilişti. Mektup gönderdiği kuşlar kadar özgür, nereye gittiğini önemsemeyecek kadar sakindi.

Yorumlar

Popüler Yayınlar