TALİH
O gün yağmurda bir damla girdi ensemden içeri.
Ürperdim. Damlanın bir hikâyesi
vardı, anlatmak istediği bir hikâyesi. Vücudumdan aşağıya doğru kayarken bir
yol çizdi kendine. Tırmıklardan ve henüz üzeri kabuk tutmamış yaralardan
selamını aldı. Yaktı. İnsanlıkla aramdaki anlaşmazlığı, hayatla uyuşmazlığı
gözümün içine içine soktu. Herhangi bir damla değildi o, on binlercesi
arasından en kuvvetli olan, tam ensemi hedef alan bir savaşçıydı. Benim bu
yağmurda bu düşüncelerde olmamı sağlayandı.
Geçtiği her yaranın hikâyesini
tek tek dinledi. Sokak kavgalarını, acemi sevişmeleri gördü bendeki. Beni
seçti. Tam yirmi dakikadır bu ne üdüğü belirsiz Mayıs yağmurunda yürüyordum ki,
beni uyandırdı.
Hep gıptayla baktığım hayatları
yaşamadığım gerçeği beni derinden vuruyordu her gün, her saat. Bense bu
farkındalığı ancak uykuyla uyanıklık arasındaki birkaç dakikada fark edip,
uykuya daldığım saniyede bu düşünceleri siliyordum kafamdan. Üstümdeki montun
eskiliğinden anlıyordum ki bu yağmur bana özeldir ve bir tek bana güzeldir.
Sevdim bu iş çıkışı saati sağanakları.
Bütün geleceğini bir masa başına
hapsolma üstüne şekillendirmeye zorlayan bu düzende, evsiz bir vatandaşımsı
olmak hayli özgürlükçü bir tavırdı. Mutlu muydum? Zaman zaman. Sizleri o ütüsü
hiç gitmeyen beyaz gömleklerinizle ve asık suratlarınızla gördükçe serin sular
serpilirdi içime. Bu arsız damla da o serin sular takımının işi aksatan bir
üyesiydi herhalde. Hoş gelmişsin. Farkındayım sen de bendensin. Acıtma canımı,
aynı siperdeyiz seninle bu dünyaya karşı.
Sen neden geç kaldın onu anlat
bana. Alarm mı çalmadı da her sabah küfrederek düştüğün o çirkin beyaz yatağın
seni kendine hapsetti yoksa öbürkülerin yağdığı taraflara mı yağmak istemedin
sen? Eğer öyleyse, seninki de gayet özgürlükçü bir hareket, tebrik ederim.
Ben damla.
Her sabah iş başı yapmadan önce
bir ağırlık çöker üzerime. Şimdi buralardan bıraksam kendimi, hangi düzen
meraklısı adi şerefsizin şemsiyesine vururum kafayı onu düşünürüm. Ben bir
intihar bombacısıyım. Öyle sıradan yerlere, sıradan insanlara yar etmem
ıslaklığımı, serinliğimi. Düzen meraklılarının düzenbazıyım. O gri, tek masalı,
yalnız hayatlarının farkına vardırtırım bir düşüşte. Ateş misali düştüğüm yeri
yakarım.
Benim düştüğüm yerde gül biter.
Kuraklık olur, karanlık olur zihinler. Düştüğüm yeri iyi seçerim. Genellikle
enseden girer, o sert titremeyi hissettiririm kurbanıma. Tamam buraya kadar
hepsi doğru, hepsi gerçek ama sanmayın niyetim sadece can yakmak, hayal
yıkmaktır. Benim vardığım her beden, ruhuysa apansız bir münakaşaya tutuşur.
Hayatını, bu güne kadar hor gördüğü uzuvlarını sorgular. Basit, sıradan ve
hafta içi her gün o iğrenç kokan servise binmek zorunda olan ruhları,
bedenlerine bir hayli kızar. Benim görevim de tam burada biter. Ruhu bedenle
teke tek bırakır, rakip takım savunmasını alt üst ederim. Anlayacağınız iyi bir
forvet arkasıyım.
Fakat bu sabah bir şey oldu.
Sabah mahmurluğu üzerimde, kendimi aşağıya atma planları yaparken, ayağım
tökezledi. Bir anda düşerken buldum kendimi. Hoş, nereye, kime, neresine
düşeceğini bilmeden yapılan bu serbest düşüş, bir hayli özgürlükçü bir
hareketti. Tam ensesine isabet ettiğim zat, sanki bunca zamandır beni bekliyor
gibiydi. Sırtından aşağıya doğru ilerlerken, acıdım bu talihsize. Belli ki
yalnızdı ve belli ki ruhu da bedeni gibi kabuk tutmayan yaralarla kaplıydı. O
bendendi. Beni kendi tarafına çekmeye çalışıyordu, bunu fark ediyordum. Fakat
benim mesaim gökyüzüyle beden arası, ne bir eksik ne bir fazla. Terk ediyorum
seni, elveda.
Şarkın da burada hadi selametlen: Büyük Ev Ablukada- Nasıl İstediysen Öyle İşte
Yorumlar
Yorum Gönder