Dönemsel Korona Değerlendirmesi


 

Selam blogun sayı bakımından az, kalite bakımından yeterli insanları (en azından ben öyle umuyorum). 

Umutları kaybeder gibiyiz değil mi? Yada belki de içimizde bir iki kıçını kurtarmış ve düzeni, huzuru bulmuş şanslılar olabilir. Fakat bu istisnai vakalar kaide denen genelleme kültürünü çok da bozmaz. Sanki şimdilerde insanlar dertlerini daha fazla dile getirir oldu. Bir nevi meşrulaştı sıkıntılar. Önceden söylenirse derdini s*** denebilecek durumlar bir kalıba sokulabildi gibi. İlk başlarda bunun insanlık için iyi bir durum olabileceğini düşünüyordum ama dertleri dile getirmek, açıkça ortaya koymak, paylaşmak ters bir etki yarattı sanki. Anlatılan sıkıntı zamanla, hayal gücümüzle, kendi ufak (yalan) eklemelerimizle daha da büyüdü. Bizim oldu, bir parçamız haline geldi.

Tembelleştik. Problemlerin üstüne gitmeye, çözüm üretmeye, hatta bir problem yaratmaya bile üşeniyoruz artık. Evcil hayvanlar gibi besliyoruz onları. Beslediğimiz problemler her lokmada daha da sert çekiyor ellerinde tuttukları tasmalarımızı. Bazen içinden çıkılabilecek yollar da buluyoruz aslında. Lakin artık çözüm sürecinde verilen emek, problemin ortadan kalkmasını amorti etmiyor. Gece gündüz çalışıp kazanılan paranın kuş kadar olması gibi bir örnek verebiliriz. Ki zaten bu örnek de gerçeklikten pek uzak sayılmazken varın siz düşünün halimizi. Basit matematikle üç boyutundaki bir problemi beş boyutunda bir emekle yok etmek, sorunun problemde değil, problemi çıkaran kişi veya kurumda olduğuna işaret eder.

En tehlikelisi de problem yaratmamak. Şart ve yükümlülükleri önceden kabul edilmiş ilişkilerimize hiç uzaktan bakmak istemiyoruz. Uzaktan bakmak bazı gerçekleri görünür kılabilir ve bu bizi koltuğumuzdan kaldırıp harekete geçirmeye zorlayabilir çünkü. Niye kalkalım ki o koltuktan? En az altı aydır rahat bir pozisyon bulmak için şekilden şekile girdiğimiz güvenli alanımızı neden bozalım? Biz en iyisi hiç ellemeyelim dışarıyı diyoruz şu aralar, karşımızdakiler rahatımızı durmadan bozsa dahi. Fakat bütün bunların haricinde, problem yaratmama olayını sadece üşengeçlikle açıklayabileceğimizi zannetmiyorum.

Korkaklaştık. Kaybetme korkumuz son zamanların en yüksek seviyelerine ulaştı. Elimizde avucumuzda kalan o küçücük keyifli anları tehlikeye atmak, bir arkadaş ortamında ortaya sakız çıkarmaktan bile tehlikeli artık. Biz kendiyle baş başa kalamayanlar olarak keyfimizi bir yemekten veya manzaradan değil, direkt insanlardan aldığımız için, kaybetmeye korkar olduk. Dolayısıyla bize verilenle yetinmeyi, kıt kanaat mutluluklarla geçinmeyi ve kişiliğimizden ödün vermeyi tercih ediyoruz ilişkilerimizi zora sokmak yerine. Kulak tıkıyoruz, duymamazlıktan geliyoruz, duyup akşamları yatmadan önce sinirleniyoruz ama asla paylaşmıyoruz. Çünkü biliyoruz, paylaşırsak pişman oluruz. Yalnız oluruz. Yalnız olmaktan korkuyoruz. Kim korkmaz ki diye sorabilirsiniz. Bazıları bazılarını kaybetmekten daha az korkuyor. Ve maalesef biz de kaybetmekten daha az korkan o bazılarını kaybetmekten korkuyoruz en çok. Bu bir çeşit doğa kanunu. Adaletsiz bir denge var ilişkilerde ve hep de böyle olacak. Sevilen az sevilecek, ilgi gösterilen üste çıkacak ve hep daha fazla haksızken haklı olacak. Bu durumda yanlış bir şey yok. Dediğim gibi şart ve yükümlülükleri önceden kabul ettik biz. Belki de biraz alınganlaştık, biraz kırılganlaştık dönemsel felaketlerin üstümüze bombardıman şeklinde yağmasıyla.

Hassaslaştık. Çevrenin küçülmesi, alanın daralmasıyla daha korumacı olduk etrafımızdakilere karşı. Bir gün gelir de başkası yerimizi kapar diye o koltuktan hiç kalkmadık. Elimizdekine sıkıca sarıldık. Fakat ne sıkmak o, boğacak gibi sevilmez çocuklar. Haliyle tahammül seviyemiz oldukça düştü. İkili ilişkilerde başarısızız. Bencillik insanın en doğal dürtüsüdür. Aksi halde seksten zevk almamız saçma olurdu. Elimizden geldiğince bencil olmanın hiçbir sakıncası yok. Asıl problem karşımızdakinin de aynı ölçüde kendini düşünmesinde. İki ayrı karakter, farklı iki düşünceyle karşısındakine savaş açıyor. Kimin kazandığının spoilerını önceki paragrafta verdim diye düşünüyorum. Biz problem çıkarmaktan korkanlar. Hep kaybediyoruz şu aralar. Deplasmanlarda üst üste yenilgiler alıyoruz. Hislerimiz de kafamız da karışık bizim. Bir süre daha böyle olacak gibi duruyor (astrolog gibi yaptım kendimi ama bu durumun Merkürle falan ilgisi yok, hayat düzenininden bahsediyorum). Bu süreçte lütfen herkes kendi aklına sahip çıksın. Birbirimizin enkazlarında bulmayalım kendimizi. Hepimizin derdi kendine yetecek boyuttadır diye düşünüyorum. Ha şayet elde ettiğiniz veya edeceğiniz ufak mutluluklar varsa, çok ortalığa anlatmayın. Nazarı değer bu pezevenklerin. Öpüyorum. Kendinize iyi davranın. 

Yorumlar

Popüler Yayınlar